• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/dogansehiraktuelinternetgazetesi
  • https://twitter.com/DogansehirAktue
Fikri BULANIK
fikribulanik@gmail.com
İDARA
27/05/2013

1939 dünya ekonomik bunalımının hemen ertesinde ikinci dünya savaşı sürecinde özellikle genç Türkiye Cumhuriyeti 2. cumhurbaşkanı sayın İsmet İnönü'nün politik manevra ve olumlu tedbirleri sayesinde ülkemizin savaş dışında tutulması son derece etkin ve lehimize çevrilmiş bir durumdur. Gerek savaş yıllarında ve sonrasında ülkemizin de ekonomik alanda bazı tedbirler alarak gelişimi ve sosyal yaşantısında vatandaşının hayatını idame edecek şartlar sağlanmaya çalışılırken epeyce sıkıntılar çekilmiştir.

 Ekmeğin karneye bağlandığı, un ve buğdayın depolandığı, zaten ithal edilen petrolün kullanımında da kısıtlamalar yapılmıştır. Silolarda harp stoğu mantığıyla bekletilen buğdayların daha sonra çürüyerek atıldığının faturası o zamanki yönetici ve idarecilere çıkarıldıysa da yine o yıllar ve şartlarda savaşa girilmemesiyle ne denli doğru bir tarafta kalındığı bugün bile gün gibi aşikardır. Tarihçi, askeri stratejistler ve ekonomi uzmanlarının o günlerle ilgili anlatım ve tespitleri şimdilerde bizim için en önemli kaynaklardır.

1940'lı yılların başlarında, işte tam bu kısıtlamalar sırasında, talebi halinde evlere verilen gazyağı'nın miktarı ise en fazla 250 gramdır. Henüz tüplerde lüx'ün kullanılmaya başlanmadığı o yıllarda köy yerlerindeki evlerde en önemli aydınlanma aracı "idare" dir. İçine koyulmuş olan gazyağının, koni biçiminde ve tepe noktasındaki fitilin yakılması ile ışık elde edilirdi. Hafif siyah duman ve gaz kokusu ile de oda içerisindeki solunan havanın atmosferinin ne olduğunu dün gibi anımsıyorum. 60'lı yılların sonlarına doğrudur bu anımsadıklarım.

Polat kasabası, kayalık mahallesindeki dedem ve babaanneme ait evimizde özellikle kış günlerinde hava karardığı anda arka taraftaki mutfakta toprak ocağın başında önce odun ateşi ile yemek pişerken, ki bu genellikle siyah bir tavada bulgur pilavıdır. Hem ışık ve hem de ısı, bu odun ateşinin meydana getirdiği kadar ile sınırlıdır. Pek bir şey konuşulmaz, zira herkes bağ'dan, bahçe'den, işten gelmiş ve yorgundur. Bir taraftan yer yatakları (örtüler) serilirken diğer taraftan da hemen ocağın yanına yer sofrası kurulur, soğan, ekmek, biber benzeri şeyler ya da, yoğurt (katık) veya ayran yapılır ve yemeğe oturulurdu. Sessizce, hızlı hızlı yemek yenir sofradan kalkılırdı. Ben hemen yatağa girerdim, çünkü üşürdüm. O zamanlar beş veya altı yaşlarında ve bünye olarak da oldukça da zayıftım.

Annemler Malatya'da oturuyorlardı ve beni de çoğu zaman köyde dedemlere bırakıyorlardı. Bir yandan dedem ocağın kenarında bağdaş kurmuş otururken, kıl şalvarının cebinden  tabakasını, kağıdını çıkarıp sigarasını sarar, babaannem ise sofrayı, etrafı toplar, kapı dışında bulaşıkları alel acele yıkar ve geri gelirdi. Bana da yiyeyim diye ya bir elma, ya armut veya biraz kurusundan (gak) verirdi. Belki kuru dut ile birkaç tane de ceviz.

O zamanlar, elektrik olmadığı gibi evlerde su da yoktu. Yani henüz terkos suyu şebekesi yapılmamıştı. Aşağı pınardan kovalarla (sitiler) taşınan su ile ihtiyaçlar giderilirdi. Evlerde tuvalet yok, ya caminin tuvaleti kullanılır yada evlerden uzak peyk denen boş arazilere ihtiyaç gidermeye çıkılırdı. Bahçeli olan evlerin uzak bir köşesine açılmış fosseptik çukuru üzerine kurulu dört yanı tahta perde ile çevrili olanı bile neredeyse lüks sayılmaktaydı.

Evlerde olan banyolarda ise yine bu taşıma sular, ocakta ısıtılarak banyo yapılmakta kullanılırdı. Banyo yeri, özel bir oda biçiminde değil, salonda oturduğumuz divan (makat) bir tarafından kaldırıldığında içine yapılmış beton bir köşede su gideri olan küçük bir bölümdür. Banyo bittikten sonra üzeri tahta bir kapak ile kapatılır, yastık ve minderlerle adeta kamufle edilerek divan olarak üzerinde oturulurdu. 

Geceleri misafirler geldiğinde ise salon açılır, sobası yakılır, idara'ların bir üst versiyonu olan gaz lambaları yakılarak oda aydınlatılırdı. Belki küçük ve eski bir radyo ile, haber bültenleri, radyo tiyatroları dinlenir ama onun haricinde genelde sohbetler yapılır, çerezler ikram edilir, çaylar içilirdi. Bu konuşmalara çocuklar asla dahil olmaz, olamaz bir köşede sessizce dinlerler, gürültü yapmak ne kelime, yerlerinden dahi kalkamazlardı. Ağzının üstüne tokatı patlatıp nefesini kesmek yerine, gözlerini ayırarak bir bakış bile pısmamıza yeter de artardı bile.

Gazyağı, su, ısı, ışık, yiyecek, çerez ve hatta sohbetler bile idara'lı kullanılırdı.Şimdilerde tüketen, ama her şeyi tüketenlere ithaf olsun.

Bu "İDARA"  tam da o yıllardan bana kalan ender hatıralardan biridir.



2412 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

SULUMAĞARA - 17/08/2013
Çılgın Doruk'ların yamacında bir mağaraya yolculuğumuz...
KÜLTÜRÜMÜZ.... - 30/03/2013
Ülkemizin siyasal, ekonomik ve askeri anlamda konjonktürel yapısı içerisinde olagelen olumlu veya olumsuz her başlık, dolayısı ile kültürel yaşama
Merhaba... - 01/02/2013
İlçemiz Doğanşehir ve bağlısı yerleşkelerdeki insanlarımız, genç nüfus, okullu ve çalışanlarımız ile sosyal hayatın getirdiği zorluklara göğüs gererek, bir o kadar da zor olan
Nöbetçi Eczane
Doğanşehir nöbetçi eczane listesi
REKLAM ALANI
REKLAM ALANI 1
Foto ve Video Galeri


Site Haritası
REKLAM ALANI 5