• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/dogansehiraktuelinternetgazetesi
  • https://twitter.com/DogansehirAktue
Türkiye - Avrupa- Avrupa Birliği İlişkileri
 Yeni Doğanşehir Gazetesi Söyleşimi Konuğu Berlin Teknik Üniversitesinin İlk Türk Profesörü Hemşerimiz Prof. Dr. Ali Uçar ile Türkiye Avrupa birliği ilişkileri, Avrupa Birliğinin Türkiye ye bakış açısı, 51 yıldır neden bizi Avrupa Birliğine Almıyorlar, bu soruların cevabını Prof. Dr. Ali Uçar’ dan öğreneceğiz. 

YDG (Yeni Doğanşehir Gazetesi ) : Hocam, siz gerek Türkiye’yi ve gerek Avrupa’yı çok iyi tanıyorsunuz. Uzun yıllardan beri Berlin Teknik Üniversitesinde Profesör olarak çalışıyorsunuz. Bu arada birçok bilimsel araştırmalar yaptınız onları çeşitli dillerde yayınladınız. Bilgilerinizden yararlanmak istiyoruz. Bizler bir taraftan Avrupalılaşmak yani Avrupa Birliğine girmek istiyoruz, öte taraftan bizi yani Türkiye’yi birliğe almak istemiyorlar veya alınma sürecinde birçok engeller çıkarıyorlar veya zorluklar çıkıyor. Bu ana düşünceden çıkarak önce şu soruyu size sormak istiyorum. Avrupa Türkiye’yi ve Türkiye’deki gelişmeleri nasıl görüyor?
    Prof. Uçar: Avrupa deyince aklımıza ilk etapta Avrupa Birliği gelir. Avrupa Birliği’nin bugün itibariyle 28 tane üye devleti var. Türkiye bu 28 devlet arasına girmek istiyor. Avrupa Birliği’nin bakış açısını anlayabilmek için önce Türkiye- Avrupa Birliği ilişkilerine tarihsel olarak bir göz atmak gerekiyor.
Bilindiği gibi Avrupa Birliği, 1957 de 6 devlet tarafından (Belçika, Fransa, Almanya, İtalya, (Luxemburg, Hollanda) ve ilk önce Avrupa Ekonomik Topluluğu adiyle kuruldu. Türkiye bu topluluğa üye olmak için 1963 te bir başvuru yaptı ve bu istek Ankara Antlaşması adı ile teyid edildi. Bu antlaşmaya göre üyelik süreci hazırlık dönemi, geçiş dönemi ve nihai dönem olarak üçlü bir devre olarak belirlendi. Nihai dönem 1987 de bitti ve Türkiye ayni yılda asıl üyelik başvurusunu yaptı.
Türkiye ile Avrupa Birliği arasında Gümrük Birliği Antlaşması imzalandı ve 1996 bu antlaşma yürürlüğe girdi. 2005 yılında tam üyelik için belli bir tarih verilmeden müzakerelere başlandı. Bu müzakereler çeşitli nedenlerden ve özellikle Türkiye’deki bazı olumsuz gelişmelere paralel olarak bazen hızlandı ve çok zaman tıkanma noktasına gelindiğinde hemen söyleyelim. Başvuru tarihi olan 1963 yılından 2014 yılına kadar tam 51 sene geçmiş olmasına rağmen, Türkiye hala üye olamadı ve ne zaman olacağı da belli değil. Bazı gözlemciler 2021 yılında üye olarak alınabileceğini tahmin ediyorlar. Fakat bununda bir garantisi yoktur. Pek tabi olarak Avrupa Birliği’ne alınmama olayının bir çok nedenleri var ve bu nedenler aynı zamanda Avrupa Birliği’nin Türkiye ‘ye bakış açısını da belirliyor.
YDG (Yeni Doğanşehir Gazetesi ) : Hocam, bu nedenleri biraz açıklarmısınız?
Prof.Uçar: Genel anlamda Avrupa Birliği Kopenhag Kriterleri’ni n Türkiye’de gerçekleşmediğini gerekçe olarak göstermektedir.
YDG (Yeni Doğanşehir Gazetesi ) : Nedir bu Kopenhag Kriterleri ?
Prof.Uçar: Avrupa Birliği, Birliğe alınacak yeni üyeler için 1993 yılında kabul edilmiş kriterlerin daha doğrusu şartların gerçekleşmiş olmasını öngörmektedir. Bu kriterler, siyasal kriterler, ekonomik kriterler ve hukuksal kriterler olmak üzere üç kategoride toplanmıştır. Bu ölçülerin yani bu koşulların içeriğinin anlaşılması için kısaca şöyle açıklayabiliriz.
Siyasal kriterler: Demokrasi, demokrasinin gelişim seviyesi, hukuk devleti, hukukun üstünlüğü, yargının bağımsızlığı, insan haklarına saygı ve azınlıkların korunması gibi. 
Ekonomik kriterler: Liberal ve serbest piyasa ekonomisinin kabul edilerek uygulanması, serbest rekabet, fiyat, istikrar, mülkiyet haklarının garanti altına alınmış olması gibi esaslar.
Hukuksal kriterler: Milli hukukun Avrupa Birliği Hukukuna uydurulması ve bunun için gerekli olan anayasal, yasal değişikliklerin yapılması ve uygulamaya konulması örneğin ölüm cezasının kaldırılması gibi.
Üye olacak ülkelerin yukarıda kısaca saydığımız bu koşulları yerine getirmiş olmaları gerekmektedir. Bu koşulların gerçekleşmiş olup olmadığı müzakereler sürecinde tesbit edilmektedir.
YDG (Yeni Doğanşehir Gazetesi ) : Türkiye için daha başka özel nedenler var mıdır ?
Prof. Uçar: Evet vardır. Üyelik tartışmalarında, Türkiye’nin çok hızlı gelişen bir nüfus artış oranına sahip olduğu, halkın büyük çoğunluğunun Müslüman olduğu, tarihsel ve kültürel bağlamda Avrupa Birliği’ne uyum sağlamasının zor ve hatta imkansız olduğu sık sık ileri sürülmekte. Ayrıca Türkiye’deki yüksek işsizlik oranı, büyük bütçe açığı,dış borçlar açığı, Kıbrıs Sorunu,Kürt Sorunu, Ermeni Sorunu
Yunanistan ile ilgili sorunlar, Türkiye’de yaşayan azınlıkların sorunları gibi politik çözümler bekleyen bu problemlerin çözülmeyişi üyelik müzakerelerini son derece etkilemektedir.
Özellikle son zamanlarda Hükümetin insan haklarına saygı göstermemesi, insan haklarını ihlal etmesi örneğin, Gezi Olayında oransız şiddet kullanılması, fikir özgürlüğü ve iletişim araçları kullanma özgürlüklerin kısıtlanması ( örneğin tıwiter yasağı), işkence, rüşvet ve yolsuzluk olaylarının üzerine gidilmemesi dolaysiyle yargı yollarının kapatılması, üstünün örtülmesi, yargı bağımsızlığının çiğnenmesi gibi olaylar Türkiye’nin gerek Avrupa ve gerekse dünya kamu oyunda Türkiye’nin itibarını son derece olumsuz etkilemekle kalmadı ğı ve ayni zamanda Avrupa Birliği müzakerelerini de olumsuz etkilemiş durumda.
YDG (Yeni Doğanşehir Gazetesi ) :  Şu anda Avrupa Birliği’ne 28 devletin üye olduğunu ve Türkiye’nin 51 senedir bu birliğe girmek için mücadele ettiğini söylediniz. Öte taraftan özellikle Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra kısa bir süre içinde Avrupa Birliği üye sayısı arttı, en son üye devletler Romanya, Bulgaristan ve Hırvatistan ( 2013 ) oldu Türkiye bu ülkelerden daha mı geri? Bu gelişmeleri nasıl izah edebilirsiniz?
Prof. Uçar: Evet bu ilginç bir soru. AB üyeliği için başvuran ülkeler içinden bazıları, başvurudan kısa bir zaman sonra hemen üyeliği kabul ediliyor, bazı ülkeler örneğin Türkiye gibi ülkeler yarım asırdan daha fazla bir süre beklemek zorunda bırakılıyor. 1990 lı yıllardan bu yana AB ye (Avrupa Birliği’ne) alınan ülkeler içinde Avusturya, Finlandiya, Malta ve İsveç dışında hepsi sosyalist sistemden gelen ülkelerdi, örneğin Çek Cumhuriyeti, Estonya, Macaristan, Hırvatistan, Letonya,Litvanya,Polonya,Romanya,Slovakya,Slovenya gibi. Öte yandan “ serbest işçi dolaşımını” ,”serbest sermaye dolaşımını” gerçekleştirmek ve buna uygun bir “ortak” pazar yaratmak 1957 de kurulmuş ve bugünkü Avrupa Birliği’nin öncü örgütü olan Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun en önemli amaçlarından birsiydi. Genel olarak 1960 lı yıllardan sonra AET ( Avrupa Ekonomik Topluluğu) ülkelerine böylece büyük bir yabancı işçi göçü başladı. Yabancı işçi çalıştırma az yoğunlukta da olsa bugün devam ediyor. Şimdi sorunuza geliyorum, neden Türkiye’yi AB ye almıyorlar ama öte taraftan yukarıda adını saydığımız ülkeleri hiçbir zorluk çıkarmadan hemen aldılar? Bu olayın birkaç nedeni vardır onları sizlere açıklamaya çalışacağım.
1-Eğitilmiş, nitelikli meslekli iş gücüne ihtiyaç: Sosyalist Ülkelerde herkese bir meslek öğretilmiştir. Bu mesleki eğitimin masraflarını devlet üstlenmiştir. Böylece bu ülkelerde yetiştirilmiş nitelikli hazır bir işgücü vardır. Bu işgücü, gençtir, verimlidir, ucuzdur ve işverenler (sermaye ) bu nitelikli iş gücünü kaçırmak istemez, hiç bir masraf yapmadan hemen çalıştıracaklardır. Bu işin legal ve hukuki yolu ise bu ülkeleri zaman geçirmeden Avrupa Birliği’ne almaktır. Polonya, Bulgaristan ve Romanya ülkelerinden AB liği ülkelerine son zamanlarda kitleler halinde işçilerin ve özellikle okumuş elit kitlenin ( doktor, mühendis gibi) geldiği ve çalıştırıldığı resmi istatistikler doğruluyor. Kamu oyun da, bu işçilerin Avrupa Birliği üye ülkelerin sosyal güvenlik ve sosyal yardım sistemlerinden yararlanmak için geldiği söylenmekte ise de,bu doğru değildir.Bunun doğru olmadığını işverenler ve daha doğrusu sermaye çevreleri de söylüyor. Biliyorsunuz bundan iki ay önce İsviçre göçmen işçilerin İsviçre’ye girişlerini bir referandum ile yasakladı. Bu yasağa karşı çıkanlar ilk etapta iş ve sermaye çevreleri oldu. Böyle bir yasağın AB ye zararlı olacağını ve ekonomik yönden AB yi olumsuz etkileyeceğini dile getirdiler. Öteki Avrupa Ülkelerinin böyle bir yolu yani böyle bir yasağı koymamalarının altını çizerek savunuyorlar.
2-Yabancı işçilere verilen ücretin çok düşük olması: Yerli işgücünün ücreti işverenlere çok pahalıya geliyor. Bu nedenle işverenler hep yabancı işçiyi tercih ediyor. Uygulamada bir yabancı işçinin ücreti yerli bir işçinin ücretinden çok çok düşüktür. Hatta kaçak olarak çalıştırılan binlerce yabancı işçinin ne bir sigortası nede bir sosyal güvencesi vardır. Sonuç olarak nitelikli bir işgücü olan yabancı işçilerin sömürülme oranı yerli işçiden daha fazla olduğu ve işverenler için çok karlı bir iş olduğu da ortadadır.
3-Yabancı işçiyi yerli işçiye karşı kullanma: Avrupa Birliği Ülkelerinde çalışan işçiler sendikaları vasıtasiyle yani sendıkaların mücadelesiyle gerek ücretlerin yükseltilmesi, gerek çalışma koşulların iyileştirilmesi ve buna benzer bazı sosyal hakların yeterli olmasa da elde edilmesini sağlamışlar. Az da olsa bazı hakların elde edilmesi, iş ve sermaye çevrelerinin işine gelmiyor. Bu nedenle işverenlere bir yerli işçiyi çalıştırmak pahallıya geliyor.Böylece AB ye gelen yabancı işçiler yerli işçilere karşı ucuz oldukları için kullanılıyor. Yani yerli işçiler bir hak istediklerinde işverenler şunu diyebiliyorlar”Siz bu ücretle çalışmak istemiyorsanız, çok düşük ücretle çalışacak yabancı işçi getirim”.
4.Politik ve İdeolojik nedenler: Yabancı işçilerin geldikleri ülkeler sosyalist ülkelerdi, dolaysiyle nede olsa sosyalist bir eğitimden geçmişlerdir. O zaman bu işçileri bir an önce zaman geçirmeden kapitalist düzene alıştırmak ve onların” beyinlerini yıkamak” gerekiyor
5.Üye ülkeleri Pazar olarak kullanmak
YDG (Yeni Doğanşehir Gazetesi ) : Eski Yugoslavya parçalandı ve bazı devletler AB ye alındı şimdide Ukrayna sorunu çıktı bunlar hakkında bize biraz bilgi verir misiniz?
Prof.Uçar: Evet, Yugoslavya çeşitli halklardan oluşan ve İkinci Dünya Paylaşım Savaşında faşizmle mücadele sonucu oluşan ve kapitalist Avrupa’nın göbeğinde bulunan federal yapılı sosyalist bir devletti. Avrupa Birliğinin genişlemesine bir engel nitelliğindeydı. Bu engelin silah zoru ile kaldırılması gerekti. Önce federe devletler biribirlerine kışkırtıldı, sağcı ve faşist güçlere destek Sverildi, Yugoslavya savaş alanına dönüştürldü,arkasından Avrupa Birliğinin ve Amerika’nın silahlı saldırgan örgütü Nato savaşa girdi ve kısa zamanda Yugoslavya’yı param parça etti.Yugoslavya devlet olarak ortadan kaldırıldı. Savaş sonrası meydana gelen küçük devletler sırasiyle Avrupa Birlğine alınmaya başlandı. Alınma süreci bitmedi ama yakında hepsinin AB ye alınması planlanmış durumda.
Şimdide aynı oyun Ukrayna ile oynanmakta. Hatta gerekirse Ukrayna’nın silah zoru ile Avrupa Birliğine alınmasını savunan partiler, kişiler ve gruplar az değildir.
YDG (Yeni Doğanşehir Gazetesi ) : Bize verdiğiniz bilgilerden dolayı çok teşekkür ederiz
  
2001 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Nöbetçi Eczane
Doğanşehir nöbetçi eczane listesi
REKLAM ALANI
REKLAM ALANI 1
Foto ve Video Galeri


Site Haritası
REKLAM ALANI 5