![]()
Hasan ÇELİK
hasancelikkafkas@gmail.com
Tarihsel Yanlış Algılamalar - 1
16/08/2014 Eşref DOĞAN ve Hasan ÇELİK I. GİRİŞ İslam’ın 1400 senelik tarihini mercek altına almadan ülkemizdeki Alevi-Sünni bütünleşmesinin önündeki engelleri analiz etmek kolay olmayacaktır. Yanlışlarla ve yanlış yönlendirmelerle dolu İslam tarihinde kısa da olsa dört halife devri olaylarının, Muaviye ve Yezit’le doruğa çıkan Emevilerin Ehl-i Beyt düşmanlığına değinmek gerekir. Emevi saltanatçısı Muaviye, oğlu Yezid’i kendi yerine atamasıyla hilafetin ikinci kez şahsi çıkar ve saltanata dönüştürüldüğünü gören Ehl-i Beyt ve taraftarları Irak bölgesinden sonra tüccar adı altında Horasan bölgelerine giderek, Kur’an ve Ehl-i Beyt’e dayalı İslamiyet’in ve hilafetin hâkimiyetini sağlamaya çalışıyorlardı (Altınok, 2001:205). Keza Ehl-i Beyt’e zulümde Emevilerden geri kalmayan Abbasiler dönemini ve dönemin büyük Sünni müçtehitlerinin Ehl-i Beyt sevgisini vurgulamak o büyük müçtehitlerin takipçileri konumundaki bugün ülkemiz Sünnilerinin en azından büyük bölümünün neden Alevilere ve dolaysıyla Aleviliğe sıcak bakmadıklarını incelemek de en azından Alevi-Sünni bütünleşmesinin önündeki “suni”engelleri kaldırmada yardımcı olacaktır. Arap Yarımadasında önce Emevi, sonrada Abbasi egemenliği kuruldu. Bu iki yönetim de Hz. Ali soyuna baskı ve kırım uygulamıştı. Yönetimle bağdaşmayan ve yönetim içerisinde yer alamayan halk kesimleriyle Ali soyu ve yandaşları yarımadanın kenar bölgelerine sığınarak yoğunlaşmaya başladılar. Böylece merkezde Sünnilik güçlenirken, kenar ve uzak yörelerde büyük oranda Alevilik oluşmaya başlamıştı. Bu bölgeler Sünniliğin de merkezleri sayılır. Bölgenin İslamlaşmasında Mürcie’nin de etkisi olmuştur. Merkezi Arap yönetiminin baskılarının giderek artması bu tür kesimlerin İran ve Orta Asya’ya yerleşmelerine neden oldu. Böylece Orta Asya ve İran halkının bir kısmı Sünni İslamlıkla değil, Alevi İslamlıkla tanıştı. Aralarında toplumsal ve sınıfsal yakınlık olduğu için Asya halkı etkilendi ve İslam’ı Alevi yorumuyla öğrendi, Alevileşti. Merkezi İslam’ın kıyımına uğramış Ali soyunun ezikliğini yaşayarak tanıdı. Bu soya saygı ve sevgi duyan yoğun Alevi kitleleri böylece oluştu (Öz, 2008:33). Emevi ve Abbasi zulmünden Horasan’a ve Maveraünnehir bölgesine sığınan seyyid ailelerinin kendilerini bağırlarına basan aşiretlerle Anadolu’ya ve devamla Balkanlar’a kadar gitmeleri gerek Selçuklu ve gerekse Osmanlı sultanlarına manevi destek olmuş ve irşat kapılarının açılmasını sağlamıştır. Ta ki Yavuz Sultan Selim Han’ın Safevi hükümdarı Şah İsmail’le [1487-1524] paylaşılamayan bir dünyadan dolayı savaşmalarına kadar. İşte 1514’te tohumları özellikle Yavuz Sultan Selim’in şeyhülislamları tarafından atılan “Alevi - Kızılbaş düşmanlığı” maalesef günümüzdeki daha doğrusu çağımızdaki Alevi-Sünni mezhep çatışmalarının ve çekişmelerinin asıl sebebini oluşturmaktadır. Dolayısıyla Yavuz Sultan Selim dönemi bugünkü mezhepsel olayların en büyük kırılma noktasıdır. II. ALEVİ-BEKTAŞİ TANIMLARI Alevi: Hz. Ali’nin yolunda olanlar veya Hz. Ali’nin soyundan gelenler. Geniş anlamda da Hz. Ali’nin yolunda olanlar. Arapça, Hz. Ali isminin nisbesidir, Hz. Ali’ye mensup olanlar demektir. Hz. Muhammed (a.s.)’den sonra Hz. Ali’yi imam olarak tanıyanlar. Bu kelime aynı zamanda Hz. Ali (r.a.) neslinden gelenler için de kullanılır. Yani Hz. Ali ve Hz. Fatma neslinden gelenler hakkında bu isim kullanılmıştır (Bozçalı, 2006:279). Bektaşi: Bektaşi tarikatına mensup olan kişi. Bektaşi’ye tasavvuf okulu 13. Asırda Horasan’dan Anadolu’ya gelen Hacı Bektaş Veli tarafından kurulmuştur. Esas itibariyle Ahmet Yesevi tarafından tesis edilen ve Türkler arasında kurulmuş ilk tarikat sayılan Yeseviye’nin tesirindedir (Bozçalı, 2006:281). Hacı Bektaş Veli’yi yol büyüğü olarak tanıyan Aleviliğin bir bölümü (Dedekargınoğlu, 2012:317). Sünni: Hz Muhammed’in sünneti üzerine inancını yaşayanlar. (TDK Sözlüğü) Sünnet temelinde; Tanrı’nın birliğine inanma, namaz, oruç, hac ve zekât ilkeleri üzerine kurulu ehl-i sünnet mezhebi (Korkmaz, 2005:611). |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
YOL AYRIMINDA SEMÂHA DURMAK: BU DÖNÜŞ NEREYE? HAKK İÇİN Mİ, SEYİR İÇİN Mİ? - 12/11/2021 |
Hasan ÇELİK E-posta: hasancelikkafkas@gmail.com |
Destan Duru İçin Bir Umudun Nöbetini Tutmak - 12/09/2021 |
Hasan ÇELİK E-posta: hasancelikkafkas@gmail.com |
Alevilikte Nevruz: Velâyet Kandilinin Sönmeyen Nurudur Ali - 21/03/2021 |
Hasan ÇELİK E-posta: hasancelikkafkas@gmail.com |
ALİ’DEN NASİPSİZLER! - 17/03/2021 |
Hasan ÇELİK E-posta: hasancelikkafkas@gmail.com |
TAŞ OCAĞI DEĞİL, “DERT” OCAĞI! - 26/02/2021 |
Hasan ÇELİK E-posta: hasancelikkafkas@gmail.com |
ALEVİLİKTE HIZIR ORUCU VE LOKMASI - 06/02/2021 |
Hasan Çelik E-posta: hasancelikkafkas@gmail.com |
HAZRETİ HIZIR’I TANIYAMAMAK VEYA ALEVİLİĞİ KENDİ DEĞERLERİNDEN KOPARMA ÇABALARI: “ALİ’SİZ ALEVİLİK” - 05/02/2019 |
HAZRETİ HIZIR’I TANIYAMAMAK VEYA ALEVİLİĞİ KENDİ DEĞERLERİNDEN KOPARMA ÇABALARI: “ALİ’SİZ ALEVİLİK” SÖYLEMLERİNE DAİR BİR KAÇ NOT |
Kerbelaʼdan ‟Körˮbelaya - 22/09/2018 |
Kerbelaʼdan ‟Körˮbelaya |
ALEVİLİK ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ ÜLKEMİZ İÇİN HAYIRLI OLSUN - 08/07/2018 |
ALEVİLİK ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ ÜLKEMİZ İÇİN HAYIRLI OLSUN |
![]() |